Postpartum depresyon (Doğum Sonrası Depresyonu) nedir?

Postpartum depresyon, nam-ı diğer lohusa depresyonu. Aylarca karnında taşıdığın canlının planlı ya da plansız bir anda yanında belirivermesi ve bütün ihtiyaçlarına koşarken kendini kaybettiğin süreç.

Postpartum Depresyon Nedir?

Aslında yukarıda tanımını vermiş olduğumuz, halk arasında lohusa ya da doğum sonrası depresyon olarak geçen bu depresyon, anne ile çocukarasında bağın oluşma sürecinde girilen depresyondur. Yaklaşık olarak doğum sonrası 40 günlük veya ilk 6 haftalık süre içerisinde kendini gösterir. Bu depresyona çevre etkisi de sebep olabilmektedir.

Üç ana başlık altında değerlendirilir.

1. Baby Blues Süreci

Baby blues doğum sonrası ilk bir kaç haftada ortaya çıkan ve çabuk iyileşen sürecidir. Kişinin işlevsellik konusunda çok da bir şey kaybetmediği ama 2-3 haftayı geçince müdahale edilmesi gereken durumdur. Normal bir baby blues ile postpartum depresyon veya postpartum psikoz arasında ciddi farklar vardır.

2. Postpartum Depresyon

Doğum sonrasındaki süreçte tipik depresyon belirtilerinin görüldüğü evre olarak ortaya çıkar. Tedavi edilmesi baby blues sürecinden daha uzun sürebilmektedir.

3. Postpartum Piskoz

Postpartum depresyonun ağır türevidir. Bir yıllık sürece yayılan ağır depresyon belirtileri gösterebilmektedir. Bu durumda klinik destek almak gerekebilir.

Bu süreç nasıl işler? Nasıl atlatılır?

Postpartum depresyon veya psikoz daha uzun süreli yaşanan durumlardır. Bebeği benimsememe, eşten duygusal ve fiziksel anlamda kaçınma (her iki ebeveyn için), sinirli, huysuz, ağlamaklı, yorgun, uykusuz, unutkan, her türlü faaliyet için ilgisiz ve fiziksel ağrılar belirtiler arasındadır.

Bir de bu durumlar arasında çevre etkeni de vardır. Aslında hiçbir şey bilmeyen anne kişisine soran gözlerle bakan insanlar. Sürekli fikir beyan eden kişiler. Bebeğin emmesinden uykusuna, tuvalet alışkanlığına soru sormaktan kaçınmayanlar. Cinsel hayatınıza burnunu sokanlar. Ve cevabını bilmediğiniz bütün soruları defalarca soranlar. Annelik öyle bir anda doğum yapınca öğrenilen bir şey değil. Bebeğin üşüyüp üşümediğini neresinden bakınca anlayacağınızı, nasıl acıktığını nasıl gazı olduğunu ya da aslında sadece göğsünüzde olmak istediğini kimse size bir anda söylemiyor.

Ve kendinizi affetmeniz için bir sebep. Bir çok anne bebeğini zaman geçtikçe sevmeye başlıyor. Evet ilk bakışta aşık olanlar çok fazla ama bebeği doğduktan bir kaç ay sonra onu benimseyen anne sayısı da azımsanamaz.

Bu süreç kendinizi yetersiz hissettirebilir. Duygusal ve fiziksel olarak çirkin hissedebilirsiniz ya da tamamen duygulardan uzak olması gerektiği için yapabilirsiniz bir çok şeyi. Tamamen doğa kanunlarına uyabilir, sadece ihtiyaçları karşılamak için yiyebilir ve bebeği aç olduğu için doyurabilirsiniz. O anların “muhteşem bir haz olduğu duygusuna” erişemeyebilirsiniz.

Bunlar gayet normal süreçler. Asla bebeğinizi yeterli seviyede sevmediğiniz düşüncesine kapılmayın. Bırakın size yardım etsinler. Nasıl yardım edebileceklerini söyleyin. Oturun bir kenara ve eşinize bulaşık yıkamasını, annenize üstünüze bir şey getirmesini ya da sadece oturup sizi dinlemelerini söyleyin. Yalnız olduğunuz hissine kapılmayın.

Yeni bir eve, yeni bir araca ve ya herhangi yeni bir sürece alışmanız için zaman gerektiğini bilirken, yeni bir canlıya neden hemen alışamadım diye üzülmeyin. Kimse yoksa geçin aynanın karşısına omzunuza dokunun ve “geçecek” deyin. En önemlisi profesyonel yardıma ihitiyacınız varsa dile getirmekten çekinmeyin.

Kendinizi ve bebeğinizi seveceğiniz harika bir ömür sizi bekliyor.